Ana içeriğe atla

Mantık Tarihi: Aristoteles'in İlkin Mantık Çalışmaları I

MANTIK TARİHİ
ARİSTOTELES’İN İLKİN MANTIK ÇALIŞMALARI I

Necdet Ersöz

Aristoteles, Batı düşüncesinde sistematik mantığın kurucusu sayılır. Çeşitli mantıksal prensipleri sistematik bir biçimde ele alan ilk düşünür olarak bilinir. Aristoteles’in mantık çalışmaları, asırlarca özellikle Avrupa düşüncesini derinden etkilemiştir. Bu dizide, Aristoteles’in mantık çalışmalarına giden yolda tarihsel birtakım noktalara değinerek Aristoteles mantığı hakkında genel bir giriş sağlayacağım.

Aristoteles (MÖ 384-322)

Aristoteles’in mantığın gelişiminde düşünceleriyle ön plana çıkmasında, silojizm ya da mantıkta “tasım” (kıyas) olarak bilinen yolu ortaya atması ve bilhassa modal mantık üzerine çalışmaları rol oynamaktadır. Aristoteles’in, bu öncü çalışmalarının yanında aksiyomatik ve önermeler mantığı üzerine çalışmaları da önemlidir.

Öncelikle, Aristoteles’in mantık çalışmalarına gelene dek kısaca yaşantısından bahsetmeliyim. Aristoteles, Antik Yunan’da, MÖ 384 yılında doğmuştur. Babası Nicomachus dönemin ünlü bir hekimidir; ancak Aristoteles henüz oldukça küçükken hayatını kaybetmiştir. MÖ 367’de Aristoteles, ünlü filozof Platon’dan dersler almak üzere Atina’ya gelmiştir. Platon’un Akademi’sine ilk başta öğrenci olarak giren Aristoteles, ilerleyen dönemde burada yıllarca hocalık yapmıştır. Aristoteles, Akademi’ye girdiği ilk zamanlardan itibaren hocası Platon’u zekâsı ve düşünceleriyle etkilemiştir. Platon’un ölümünden sonra Aristoteles, Atina’dan ayrılmıştır. MÖ 342’de Makedonya kralı II. Filip’in oğluna[1] ders vermek üzere seçilmiştir.

Aristoteles, MÖ 335’te Atina’ya dönmüş ve burada Akademi’nin başına geçmek yerine “Lyceum” (Lykeion)[2] isimli kendi okulunu açmıştır. Başlangıçta bir bahçe ya da mesîre yeri olarak bilinen bu yer, zamanla Aristoteles’in dersleri veya derslerini verdiği yer olarak literatüre geçmiştir. Kelîme, bugünkü “lise” kelîmesinin de atası olarak bilinir. Lykeion’da aynı zamanda kütüphane, doğa tarihi müzesi ve botanik bahçesi de yer alır. Lykeion, bazı kaynaklarda “Peripatos” olarak da geçer. Peripatos ismi, Aristoteles’in ders verdiği esnada öğrencileriyle birlikte okulun çevresinde gezinmesinden ileri gelmektedir. Bu nedenden ötürü, tarihte birtakım Aristoteles düşüncesi ve geleneği takipçileri “peripatetikler”[3] olarak bilinir. MÖ 323’te İskender’in ölümünden sonra Atina çevresinde Makedon hâkimiyetinden hoşlanmayan çevrelerin gücü artmaya başlamıştır. Öte yandan, bu çevrede Aristoteles’in Makedonya ve İskender ile olan bağları da bilinmektedir. Bu durum, Aristoteles’in bulunduğu çevrede bazı sıkıntılar çekmesine neden olmuştur. Sokrates’in başına gelenleri yaşamak istemeyen ve Atina’nın 1 kez daha bir filozofun doğrudan ölümüne sebep olmaması için Aristoteles, annesinin memleketine dönmüş ve burada 1 yıl sonra, MÖ 322’de hayatını kaybetmiştir.

Lyceum'un Atina'da günümüzdeki kalıntıları. Ziyaret edilebilmektedir. 

Aristoteles, ele aldığı konular ve sistematik çalışmaları sebebiyle evrensel olarak değerlendirilir. Aristoteles’in yazınları, döneminin ve sonrasının bilimsel ve felsefî açıdan ansiklopedik birer başvuru kaynağı olarak ünlenmiştir. Bu çalışmaların pek çoğu, Aristoteles’in kendi okulunun çevresinde kaleme alınmıştır. Aristoteles’in çalışmaları başta mantık olmak üzere lingüistik, retorik, doğa bilimleri (fizik, kimya, biyoloji), gök bilimleri, zihin, doğa tarihi, metafizik, estetik, etik ve politikayı kapsar. Mantıkla ilgili çalışmalarındaki en mühim ürünü olan Organon, başlıca 6 kitaptan oluşur. Bunlar Kategoriler, Yorum Üzerine, Birinci ve İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller’dir. Bu çalışmalar, ilerleyen dönemlerde Arap dünyasında çeşitli düşünürler tarafından çevrilmek ve oradan Avrupa’ya yayılmak sûretiyle Orta Çağda oldukça önemli bir konuma sahip olmuştur. Aristoteles’in mantıkî yazını, Orta Çağda Avrupa’da müfredatlarda merkezî bir yer teşkil etmiş, Aristoteles’in farklı alanlardaki düşünce tarzı da o dönemde oldukça etkili olmuştur. Öyle ki, Aristoteles’in düşünceleri asırlar boyu kritiğe dâhi tutulamamış olup bilhassa dinî otoriteler, bu dönemde düşünsel otoriteyi de ellerinde bulundurmuşlardır. Modern dönemde ilk ciddi Aristoteles eleştirileri, o nedenledir ki, ancak 18. ve 19. yüzyıllarda şekillenmeye başlamıştır. Aristoteles’in çalışmalarına duyulan yüksek güven ve otorite hissi her ne kadar uzun bir müddet ilgili alanlarda bilimsel ve olgusal gelişimine bir nebze engel olmuş olsa da, buna dair getirilebilecek eleştirilerin bizâtihî birincil odağı elbette Aristoteles değildir.


Organon'un eski bir basımı

Aristoteles, tıpkı hocası Platon gibi felsefî ya da düşünsel mânâda üretken bir yaşantı geçirmiştir ve mantıkla ilişkilendirilebilecek yazılarının bir kısmı, logos hakkındadır. Aristoteles’e göre logos, felsefede empirik dünyanın realitesini ve dilin anlamlılığını yadsıyan yollarla kullanılmıştır. Aristoteles, Platon’un “formlarını” felsefeyi depatolojize etmek için önemli bir girişim olarak görmüştür; ancak büyük ölçüde Parmenides’te belirtilen nedenlerle, Platon’un düşüncelerini ciddi başarısızlık olarak da yorumlamıştır. Aristoteles’in logos hakkındaki bakış açısı beklendiği şekilde, temelde, Platoncu olmayan bir mantığı gereksinmiştir. Ona göre keşfedilen mantık, kullanılır ve bundan yola çıkılarak logos inşâ edilir. Mantık, bu yönü bakımından doğru bir çıkarsama ile logos oluşturmak üzere kullanılan bir dizi teknik gibidir.

Aristoteles’in mantık üzerine olduğunu belirttiğimiz çalışmalarının toplandığı eser olan Organon’un ilk iki monografı olan Kategoriler ve Yorum Üzerine, esasında tümüyle mantık çalışmaları olarak değerlendirilmemelidir; dahası bu eserlerde temel mantık ilkeleri ve konseptlerine beklenen düzeyde atıf görmeyiz. Kategoriler, değişim türleri hakkında ayrıntılı bir tasnif içerirken Yorum Üzerine, Grek dili için bir gramer teorisi barındırmaktadır. Öte yandan Aristoteles, bu iki eserde de anlam belirsizliği fenomenine ve ortaya çıkardığı tümdengelimsel eksikliklere dikkat çekmiştir; ancak Aristoteles’in doğru ve sistematik bir mantık standardı oluşturmak üzere çıkarımları ve dili ele aldığını göz önünde bulundurduğumuzda, bu çalışmaların bir mantık eseri olarak görülen Organon’un ilk kısmını teşkil etmesini makûl bulabiliriz. Aristoteles’in bu çalışmalarda ele aldığı değişim ve belirsizlik nosyonları, bilindiği üzere Antik Yunan’da önemli birer felsefî mevzû olagelmiştir. Heraklitos ve Parmenides’in değişim ve belirsizlik hakkında ileri sürdükleri birtakım savları eleştiren Aristoteles, bunların analiz edilebilme biçimleri hakkında belirli hatalar gördüğünü belirtmiştir. Netice olarak Aristoteles, mantık yoluyla felsefeye nüfûz etme düşüncesini, buradaki nosyonlarda olduğu gibi birtakım felsefî konular üzerine kavramsal ve dilsel perspektiflerle başlatmaktadır. Aristoteles, öncesinde ele alınan pek çok felsefî konuda yaşanan anlamsal problemlerin temelde eksik bir mantık kavrayışı çerçevesinde kelîme oyununa benzer bir noktaya tekabül ettiğini ortaya koymuştur. Aristoteles’in bazı felsefî iddialara yönelik bu yaklaşımı, aslında ondan önce Platon tarafından da kısmî olarak anlaşılsa da Platon bunu Aristoteles’in yaptığı formda dile getirmemiştir. Bu rağmen hem Platon hem de Aristoteles’in belirli üretimlerine, Heraklitos-Parmenides tartışmalarındaki temel mefhûmlar olan değişim ve belirsizliğe karşı anlamlı bir kritik olarak yaklaşabilmekteyiz. Ancak dediğim gibi bu durum daha çok Aristoteles için geçerlidir. Aristoteles, sözünü ettiğim ilk iki çalışmada temelde belirsizlik teorisi ve belirsizliğe dair eleştirilerini, ondan kaçınma yollarını ortaya koymuştur.

Kategoriler ve Yorum Üzerine’yi takiben iki oldukça önemli çalışma gelir: Topikler ve Sofistik Deliller. Bu iki monograf birbirleriyle konu bakımından oldukça ilintilidir; bu yüzdendir ki bazı yazarlar Sofistik Deliller’i Topikler’in bir parçası olarak göstermektedirler. Aristotelesçi mânâsıyla “topik” kavramı, “strateji” ya da “argüman şeması” şeklinde belirtilebilir. O nedenle bu kelîmeyi İngilizce “topic” olarak olarak belirtilen ve “konu” anlamına gelen sözcükle karıştırmamalıyız. Bu çalışmaların önemi, öncelikle Aristoteles’in bütünüyle genel bir uygulama sahasına sahip olan doğru bir argüman modelinin mümkün olabileceğine dair düşüncelerini içermesinden gelir. Bu argüman modeli, Aristoteles için silojizmdir (kıyas, tasım). Silojizm, ayrıca Aristoteles’in logosa dair düşüncelerini incelemek için de oldukça önemli veriler sağlamaktadır. Nasıl? Tüm doğru çıkarımların ya da logosun geçerli kullanımlarının Aristoteles’in silojistik teorisine uygun olduğunun gösterilmesi, buna örnek teşkil edebilir. Herhangi bir akıl yürütmede ortaya çıkan hataların, yalnızca konuya tarafsız argüman modellerinin kullanımın hâricindeki başka nedenlerle ortaya çıkması, “topik” sözcüğünün mantıktaki kullanımını ortaya çıkarmaktadır. Aristoteles’e göre doğru akıl yürütme biçimleri ve herhangi bir şey hakkında doğru bir şekilde tartışabilmenin geçerli bir yolu vardır.

Silojizm kuramı, Aristoteles’in mantık literatürüne sağladığı en mühim katkılardandır. Önceki makâlelerimde de bahsettiğim üzere her ne kadar temel mantıkî prensiplerin, icaddan ziyâde birer keşif gibi görülmeleri ve zihnen evrensel olmaları daha olanaklı olsa da belirli mantıkî sistemler, kuramlar ya da sistematik düşünüş formları, mantık tarihinde ancak birtakım düşünürlerin üretimlerinden çıkabilecek, daha çok “icat edilmiş” durumdadır. Silojizm de, Aristoteles’in bu şekilde bir üretimidir.

Logos, sağduyuya veya gündelik tecrübelere ait, yanlış birtakım çıkarımlar barındıran düşünceleri düzeltici bir anlayış sunar. Logos, Pisagorcuların teorik ontoloji hakkındaki birçok spekülatif felsefî yorumlarıyla başlamıştır. Logos’un Platon’dan önceki önemli düşünürleri, gündelik bilgilerden logosu temelde iki nokta açısından ayırmışlardır. Bunlardan birincisi, spekülatif bilimin kendisinin bir dereceye kadar teorik olgunlaşmayı sağlayacağı çıkarımı iken ikincisi, biliminin bizzat kendisinin ayrımıdır. İlkin filozoflar, bu açıdan logos’un kullanımında birer problem teşkil etmişlerdir. Sofistlerin elinde ise felsefenin bizzat kendisi bir problem oluşturmuştur. Felsefenin bu hâli, logos’un argümantatif olarak sağlayabileceği katkıları barındıramamaktadır. İşte bu noktada, tarihsel seyirde, Aristoteles’in sistematik olarak mantıksal üretimlerini ortaya koyması, içinde bulunduğu dönemin ve öncesinin felsefî tutarsızlıkları ve eksikliklerine karşı geliştirilmiş bir rasyonel eleştiri olarak yorumlanabilmektedir.

Referanslar ve İleri Okumalar

1.      Amadio, A. H., & Kenny, A. J. (2018, Ocak 05). Aristotle. Erişim tarihi Şubat 01, 2018, bağlantı https://www.britannica.com/biography/Aristotle/The-Lyceum
2.      Gabbay, D. M. & Woods, J. (ed.) (2004), Handbook of the History of Logic. Volume 01 Greek, Indian and Arabic Logic. Elsevier
3.      Kneale, W. C., & Kneale, M. (2008). The Development of Logic. Oxford: Clarendon Press.
4.      Barnes, J. (2000), Aristotle: A Very Short Introduction, Oxford Paperbacks




[1] Bu çocuk, tarihte Büyük İskender olarak bilinen III. Aleksandros’tur.
[2] 1996 yılında yapılan bir kazıda, Lykeion’a ait kalıntılar gün yüzüne çıkarılmıştır. Atina’daki bu bölge, 2009 yılından itibaren ziyaret edilebilmektedir.
[3] Peripatetikler hakkında literatürde yazılmış en nitelikli kitaplardan biri olan David Furley’in “Peripatetic School” isimli eseri, konuyla profesyonel olarak ilgilenenler için yetkin bir referans olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mantık Tarihi: Mantığa Yaklaşımlar ve Aristoteles Öncesi Mantık I

MANTIK TARİHİ MANTIĞA YAKLAŞIMLAR VE ARİSTOTELES ÖNCESİ MANTIK I Necdet Ersöz Bir entelektüel disiplin olarak mantığın orijinine dair soruşturmalarımızda ona dair ilk bulguların Antik Yunan’dan oldukça önceye gidebileceğini vurgulamıştım. Bu makâlede mantığın kökenini Antik Yunan filozofu Aristoteles’in tarihsel olarak öncesindeki birtakım düşünce ve düşünürlerde aramaya devam edeceğim. Mantığın felsefe , bilim , sanat ve teolojiden ayrı bir çalışma disiplini olarak ilk kez ne zaman düşünüldüğü ya da gerçekten de bu şekilde düşünülüp düşünülemeyeceği, başlı başına bir problemdir. Benim kanaatimce, eğer ki mantığı insan zihninin aklî süreçlerinin bir prodüksiyonuyla birlikte akıl yürütmelerimizin bir şekli olarak düşüneceksek, mantığı en azından dile getiriliş bakımından ilkin modern insanlara dek götürmemiz gerekebilecektir. Bugünün insanının beyni, her ne kadar aradan geçen birkaç yüz bin yılda hâsıl olmuş kültürel evrim prosesinin etkisi altında zihinsel olarak pek ço

"Kültür" Perspektifleri: "Kültür" Sözcüğünün Etimolojik, Tarihsel, Semantik ve Felsefî Açıdan İncelenmesi

“KÜLTÜR” PERSPEKTİFLERİ “Kültür” Sözcüğünün Etimolojik, Tarihsel, Semantik ve Felsefî Açıdan İncelenmesi Necdet Ersöz Geçtiğimiz yazıda kültür felsefesinin temel kavramlarına ve ayrım noktalarına göz gezdirmiş, tarihine bir giriş yapmış, kültüre dair ortaya konan dört kuram ailesinden kısaca söz etmiştim. Bu yazıda salt “kültür” kavramının ne olduğu üzerine detaylı bir inceleme yapmak istiyorum. Kültür ’ü terminolojik, etimolojik, tarihî, felsefî ve toplumsal yönlerden anlatacağım. Bununla birlikte, kültürle beraber kullanılan bazı sosyolojik ve psikolojik terimlerden de bahsedeceğim. Kültür, hepimizin sık sık, farklı ortamlarda farklı kavramları detaylandırmakta kullandığı, anlam çerçevesi oldukça geniş bir sözcüktür. Bu nedenle, kullanıldığı yere bağlı olarak çok farklı şekillerde tanımlanabildiği görülmektedir. Türkçede kullandığımız “kültür” kelimesi, dilimize Latince “colere” fiilinden türetilerek girmiştir. 1 Colere , işlemek, yetiştirmek, inşa etmek, özen gös

Meta-Felsefe Nedir? Tanımı, Konusu ve Genel Yaklaşımlar

Meta-Felsefe Nedir? Tanımı, Konusu ve Genel Yaklaşımlar Metafelsefe (meta-felsefe), sözcüğün doğrudan çevirisiyle felsefeötesi , felsefeyi çeşitli disiplinlere ayırmadan genel olarak felsefenin ne olduğunu, yöntemlerini, ilkelerini sorgulayan; felsefeye dair neyi nasıl bilebileceğimizi, sınırlarımızın ne olduğunu ortaya koyan, doğrudan felsefenin kendisine yönelik bir araştırma sürecidir. Bu nitelikleriyle beraber, bizzat felsefenin kendi işleyişini, felsefenin kendi doğasını refleksif açıdan ele aldığından, felsefenin felsefesi olarak da adlandırılır 1 . Metafelsefenin bu özellikleri çerçevesinde sorduğu en temel soru, “Felsefe Nedir?” sorusudur. Metafelsefenin tanımı, bu nedenle oldukça geniş ve sınırları tam olarak çizilemeyen yaklaşımların ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Felsefenin bir özelliği sayılan refleksivite , metafelsefe çalışmaları esnasında belirginleşmektedir. Bu açıdan metafelsefe, esasında felsefenin diğer tüm disiplinlerinden ayrı bir vaziyette, kemikl